Oğuz
Türklerinin Üçoklu Kınık boyuna mensup Selçuklu hükümdar ailesinden Süleyman
Şah tarafından, Anadolu'da kurulmuştur. Malazgirt Zaferi'yle, Anadolu
kapılarını Türklere açan Sultan Muhammed Alparslan, bu savaşa katılan kumandan
ve Türkmen reislerine, Anadolu'yu Türkleştirme ve İslamlaştırma görevini verdi.
Bunlardan, Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Selçuk Bey'in oğlu Arslan Yabgu'nun
torunu olup, Anadolu'daki fetih harekâtından sonra Antakya'dan Anadolu'ya
girdi. 1074 yılında Konya ve havalisini mahallî Rum despotlarından alarak,
fetihlere devamla İznik önlerine geldi. 1075 senesinde İznik'i fethederek,
emrindeki kuvvetlerin merkezi yaptı. Böylece Türkiye Selçuklu Devletinin temeli
atılmış
oldu.
Süleyman Şah, Bizans'ın mahallî ve merkezî tekfurlukları arasındaki
çekişmelerden faydalanarak, bölgede hakimiyetini güçlendirdi. İznik'te yeni bir
Türk devletinin kurulması, Anadolu'ya gelen Türkmenlerin birleşmesini temin
edip, doğudaki
Müslüman Türklerin büyük topluluklar halinde bölgeye gelmelerine sebep oldu.
Bölgede Türk nüfusunun artarak devletin güçlenmesiyle; Bizans'ın kötü idaresi,
bitmek bilmeyen iç savaşlar ve isyanlar sebebiyle perişan olan yerli halk da, Süleyman
Şah'ın idaresinde huzur ve sükûna kavuştu. Bu sayede Anadolu Selçuklu Devleti,
sağlam bir temele oturdu. Hürriyet ve adalete kavuşan yerli halk, kısa zamanda
seve seve Müslüman oldu. Çeşitli gayelerle bölgeye gelen Türkmenleri emrinde
birleştiren Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Anadolu'da birlik ve hakimiyetini güçlendirmek,
Fırat boylarında ve Kilikya taraflarında toplanmaya çalışan Ermeni gruplarına
mani olmak için harekete geçti. 1082 yılında
Çukurova'ya giden Süleyman Şah, Adana, Tarsus ve Misis dahil tüm bölgeyi
zaptetti. 1084'te Hıristiyanlardan Antakya'yı aldı. 1086'da Suriye Selçuklu
meliki Tutuş'la yaptığı savaşta yenildi ve savaş meydanında vefat etti.
Oğulları, Selçuklu Sultanı Melikşah'ın yanına gönderildi. Devlet bir süre
Süleyman Şah'ın İznik'te vekil bıraktığı Ebü'l-Kasım tarafından yönetildi.
Selçuklu Sultanı Melikşah'ın 1092'de vefatından sonra, İran'dan kaçarak gelen
Kılıç Arslan, İznik'te merasimle karşılanıp, Türkiye Selçuklu tahtına
çıkarıldı.
I. Kılıç Arslan, tahta çıkar çıkmaz, devleti yeniden teşkilatlandırdı. İznik'i
mamur bir duruma getirdi. İçte otoriteyi sağladıktan sonra, hemen gazâ ve
akınlara başladı. Marmara sahillerine yerleşmeye çalışan Bizanslıları bu
bölgeden çıkardı. Batıyı
emniyete aldıktan sonra doğuya yöneldi ve 1096 yılında Malatya'yı kuşattı.
Fakat, bu sırada Haçlıların Batı Anadolu'ya girmesi üzerine, I. Kılıç Arslan,
kuşatmayı kaldırıp hızla geri döndü.
Avrupa'daki meşhur imparator, kral, prens, derebeyi ve şövalyelerin büyük bir
taassupla katıldıkları Haçlı Seferlerinin ilki 1096-1099 yılları arasında
yapıldı. I. Kılıç Arslan, Haçlıları, vur-kaç taktiğiyle imha etti. Ancak, İznik
elden çıktığı için, Konya'yı
payitaht (başkent) yaptı. Bizans imparatoruyla antlaşma imzaladıktan sonra,
doğu fetihlerine başladı. 1103 senesinde Malatya'yı ele geçirdi. Daha sonra
Musul'u da topraklarına kattı. Emir Çavlı, Artukoğlu İlgazi ve Suriye meliki
Rıdvan'ın
kuvvetleriyle Habur Nehri kenarında yaptığı muharebede yenilerek, nehre düşüp
boğuldu. Kılıç Arslan'ın büyük oğlu, Musul valisi Şehinşah, Emir Çavlı
tarafından esir alınarak İsfahan'a götürüldü.
I. Kılıç Arslan'ın ölümü ve oğlunun esir düşmesi, Türkiye Selçuklularını çok
sarstı. Düşmanları bunu fırsat bilerek, ülke topraklarına saldırdı.
Bizanslılar, Batı Anadolu sahillerini işgale başladılar. Bu durum karşısında
Türkler, İç Anadolu'ya doğru
çekilmek zorunda kaldılar. 1110 yılında esaretten kurtulan Şehinşah, Konya'ya
gelerek tahta geçti. Şehinşah'ın ve Kayseri emîri Hasan Beyin büyük
gayretlerine rağmen, Bizanslıların zulmünden kaçan Batı Anadolu'daki Türklerin,
Orta Anadolu
yaylalarına çekilmesi durdurulamadı.
1116 yılında Danişmendliler, Sultan Şehinşah'ı tahttan indirip, Şehzade Mesud'u
sultan ilan ettiler. Sultan Mesud, Danişmendli tahakkümünden kurtulmaya,
Bizanslıları Anadolu'dan atmaya ve birliği sağlamaya çalıştı. 1182 yılında,
Batı seferine çıktı. Sonra doğuya seferler düzenledi. Bizanslılar, Türklerin
Batı Anadolu'da ilerlemelerini durdurmak için, İmparator Manuel komutasında bir
orduyla Konya üzerine yürüdüler. Bu tehlikeli durum üzerine, Sultan Mesud'un
oğlu II. Kılıç Arslan, Aksaray'da bir ordu hazırlayarak, Konya önündeki Bizans
ordusunun karşısına çıktı. Bizans ordusunu, pusu ve taarruzlarla 1145 senesinde
ağır bir yenilgiye uğrattı.
Bu sırada İkinci Haçlı Seferiyle Anadolu'ya giren Avrupalılar da, Türk
kılıçları önünde duramadı. Selçuklu ordusu, Haçlılar karşısında büyük başarılar
elde etti. Bu zaferler, istikrar ve yükselme devrini tekrar başlattı. Halka
adaletle muamele etmesi
sebebiyle, Hıristiyanların bir çoğu, Bizans yerine Türk idaresine bağlandı. Bir
çok eser inşa ettiren Sultan Mesud, kırk yıl saltanatta kaldıktan sonra, 1115
senesinde vefat etti. Yerine oğlu II. Kılıç Arslan tahta çıktı. O da babasının
yolunda giderek, büyük hamleler yaptı. Anadolu'nun siyasî birliğini kurmaya,
ekonomik ve kültürel yükselişini sağlamaya çalıştı. Doğu seferine çıkarak,
devletin hudutlarını Fırat nehrine kadar genişletti. Bizanslılar ve yardımcı
kuvvetlere karşı, 1176 Miryokefalon (Düzbel/Karamukbeli) Meydan Savaşı'nı
kazanarak, Anadolu'yu yurt edinen Türklerin bölgeden atılamayacağını ispatladı.
Akıncılarını, Batı Anadolu'nun fethiyle görevlendirdi. 1182 yılında, Uluborlu,
Kütahya ve Eskişehir havalileri fethedildi. Denizli ve Antalya kuşatıldı.
Danişmend arazisi ve Çukurova zaptedildi.
Kazanılan zafer ve başarılarla siyasî birlik ve sınır emniyeti sağlandı.
Ekonomik ve kültürel yükselme başladı. Bir süre sonra II. Kılıç Arslan,
mücadeleyle geçen uzun saltanat yıllarındaki yorgunluğu ve ihtiyarlığını
mazeret gösterip istirahata çekildi.
Sahip olduğu toprakların idaresini onbir oğlu arasında taksim etti. Kendisi
Konya'da büyük sultan olarak kaldı. Oğullarının her biri bir vilayette yönetimi
ele aldı. Bu sırada Selahaddin Eyyubî'nin Kudüs'ü zaptetmesi, Üçüncü Haçlı
Seferinin
başlamasına sebep oldu. Anadolu'dan geçmeye çalışan kalabalık Haçlı ordusu,
şehzadelerin direnişiyle karşılaştı. Yaptıkları çete harpleriyle Haçlı ordusuna
büyük kayıp verdirdiler. Fakat çok kalabalık olan Haçlıların bir kısmı,
Filistin'e
ulaştı.
II. Kılıç Arslan, 1192 senesinde Konya'da vefat etti. Yerine büyük oğlu
Gıyaseddin Keyhüsrev geçti. Fakat, kardeşleri onun iktidarını kabul etmeyince,
aralarında saltanat mücadelesi başladı. Tokat meliki Rükneddin Süleyman Şah,
1196 yılında
Konya'yı zaptetti ve saltanatını ilan etti. Birliği sağladıktan sonra Bizans'ı
tekrar senelik vergiye bağladı. İç mücadelelerden yararlanarak hudut
tecavüzlerine başlayan Ermenileri cezalandırdı. Gürcüler, Saltukluların zayıflamasından
istifade ederek, Erzurum'a kadar gelince, Doğu Seferine çıktı. 1201 yılında,
Saltuklu Devletine son verdi. Artuklular ve Mengücüklerden aldığı yardımla,
Erzurum'dan Gürcistan üzerine sefere çıktı. Sarıkamış yakınlarında,
Gürcü-Kıpçak ordusunun baskınına uğradı ve mağlup oldu. Tekrar Gürcistan
seferine çıktıysa da, yolda hastalanarak 6 Temmuz 1204 tarihinde vefat etti.
Konya'da Künbedhane'ye defnedildi. Yerine oğlu III. Kılıç Arslan geçti. Fakat
çok geçmeden Gıyaseddin Keyhüsrev, Türkmen beylerinin davetiyle, küçük yaştaki
yeğeni Kılıç Arslan'ın yerine, tekrar Türkiye Selçukluları sultanı oldu.
Gıyaseddin Keyhüsrev, devletin hudutlarını emniyete almak için, Bizanslılar ve
Ermenilerle mücadele etti. Dördüncü Haçlı Seferiyle (1204) İstanbul, Latin
hakimiyetine girdi. Bizans hanedanı Anadolu'ya kaçıp, İznik ve Trabzon'da iki
devlet kurdu.
Bizanslılar, Karadeniz kıyılarına yerleşerek ticaret yollarını kapattılar.
Gıyaseddin Keyhüsrev, ticaret yolunu açmak için, 1206 yılında sefere çıktı.
Bizanslıları bu bölgeden atarak, Karadeniz yolunu açtı. Ertesi sene Akdeniz
sahillerine inerek Antalya'yı
fethetti. Bu sırada akıncı beyleri, Batı Anadolu'da bir çok yeri aldı. Bu
fetihler, İznik Bizanslılarını telaşlandırdı. Bizans ordusu ile, 1211 senesinde
Alaşehir'de yapılan muharebede Selçuklu ordusu büyük zafer kazandı. Savaş
bittikten sonra,
Gıyaseddin Keyhüsrev, meydanı dolaşırken bir düşman askeri tarafından şehit
edildi. Yerine oğlu İzzeddin Keykavus geçti.
İzzeddin Keykavus, saltanatının ilk yıllarında taht mücadelesini halletti. Daha
çok iktisadî meselelere, ülkenin imarına ve kültür faaliyetlerine önem verdi.
Kervansaray, cami ve medreseler inşa ettirdi. Verem hastalığına yakalanan
İzzeddin Keykavus, 1220 yılında Viranşehir'de vefat etti. Sivas'ta yaptırdığı
darüşşifanın yanındaki türbesine defnedildi. Yerine kardeşi Alâeddin Keykubad
geçti.
Sultan Alâeddin Keykubad zamanı, Türkiye Selçuklularının en kudretli, en
müreffeh ve en parlak devri olarak geçti. Anadolu'nun emniyeti içi başta Konya,
Kayseri ve Sivas olmak üzere, şehirleri surlarla tahkim ettirdi. Moğol
tehlikesine karşı hudutlarda tedbir aldı. Bu işleri sırasında fetihlere de
devam etti. Askerî ve ticarî önemi büyük olan Kolonoras kalesini muhasara
altına aldı. 1221 senesinde kaleyi fethetti. Buraya, sultanın ismine nispetle
Alâiye denildi. Moğol tehlikesine karşı tahkim ve askerî tedbirler yanında diplomatik
yola da başvuruldu. Moğol Ögedey Kağan'a elçi gönderip barış yaptı. Alâeddin
Keykubad, saltanatı zamanında Türkiye Selçuklu Devletini, Moğol istilâ ve
zulmünden korudu. Alâeddin Keykubad, 1 Haziran 1237 tarihinde Kayseri'de vefat
etti. Yerine İzzeddin Kılıç Arslan'ı veliaht tayin etmesine rağmen, büyük oğlu
Gıyaseddin Keyhüsrev tahta geçti.
II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1237-1246), Moğollara Kösedağ'da yenilince
(Temmuz-1243), devletin yıkımı başladı. Kösedağ bozgunundan, Anadolu Selçuklu
Devletinin yıkılışına kadar olan devrede (1243-1308), Selçukluları büsbütün
sindirmek için, Moğol faaliyet ve zulmü devam etti. 1259'da, Kızılırmak hudut
olmak üzere devletin ikiye ayrılması, 1262'de Karamanlılar'ın isyan ederek
Konya üzerine yürümeleri, 1276'da Moğollara karşı Hatıroğlu İsyanı, 1277'de Mısır
Memlûk Sultanı Baybars'ın, Hatıroğlu'nu desteklemek için Anadolu'ya girip
Kayseri'ye kadar gelmesi, Karamanoğlu Mehmet Bey'in 1277'de Konya'da yeni bir
sultanı tahta çıkartma girişimiyle, Cimri hadisesi gibi çeşitli siyasî,
ekonomik ve sosyal çalkantılar meydana geldi. Anadolu Selçuklu Devletinin
çöküşü başlayınca, Moğol zorbalığının önüne geçmek için Türk beyleri ve Anadolu
halkının yer
yer mücadelesi görüldü. Çökmekte olan devletin yıkıntıları üzerinde çeşitli
Oğuz boyları, Türkmen ve kumandanlar, beylikler kurmaya başladı. Bu
beyliklerden, Bizans hududunda kurulan Osmanlı Beyliği'nin, Batı Hıristiyan
âlemine açık fütuhat cephesiyle diğerlerinden farklı stratejik mevkide
bulunması; o yönde sürekli genişleme imkânı bulduğu gibi, dar ve sıkışık beyliklerin
reislerine yerine göre dostça, bazen de baskı yaparak, bütün Anadolu'yu kendi
idaresinde toplamasını, 20. yüzyılın başlarına kadar üç kıtaya hakim olmasını
sağladı.
Anadolu Selçuklu Devleti toprakları üzerinde Moğollar, Haçlı istila hareketi
neticesi gibi korkunç katliam, yıkım ve dehşet saçıcı hadiselerle bölgeyi işgal
ettiler. Moğol istilasıyla, Anadolu Selçuklu Devleti, 14. yüzyılın başında yıkıldı.
Anadolu, Moğol kontrolüne girdiyse de, 14. yüzyıldan sonra bölgede Osmanlı
hakimiyeti başlayıp, Haçlıların ve Moğolların açtığı yaraları kapamaya çalıştı.
Türkiye Selçuklularını, Oğuzların Üç Oklar kolunun Kınık boyuna mensup
Selçuklular kurup yönettiler. Devlet teşkilatı, sağlam bir esasa sahipti.
Türkiye Selçukluları; Karahanlı, Büyük Selçuklu ve Abbasîlerin yanında diğer
Türk ve İslam devletlerinin
teşkilatlarından da büyük ölçüde faydalandılar. Bunları mükemmel bir şekilde
kendi bünyelerine uydurdular. Sultanlar, devletin idaresinde hissedilen
ihtiyaçlara göre teşkilatlarını genişlettiler ve zaman zaman da yenileme yoluna
gittiler.Devletin, hanedan mensupları arasında bölüşülmesinin; bölünmeye ve
saltanat mücadelesine sebep olduğu görüldü. II. Kılıç Arslan'dan sonra
merkeziyetçilik geliştirildi.
Devlet, önceki Türk hakimiyetlerinde olduğu gibi, hanedanın ortak sorumluluğu
altındaydı. Devleti idare eden hükümdarın ise, hanedan mensubu olması şarttı.
İsimleri Türkçe ve İslamî idi. Ayrıca, halife ve âlimler tarafından künye ve
lakaplar verilirdi. Tahta yeni çıkan sultanlar, halifeye hükümdarlıklarını
tasdik ettirirler, adlarına hutbe okutur ve para bastırırlardı. Savaşlarda veya
herhangi bir gezide, hakimiyet alâmeti olarak, sultanların başları üstünde,
atlastan veya altın işlemeli kadifeden yapılmış bir çetr (şemsiye) tutulur,
daima yanında hazır bulunan kös, sultanın kapısında günde beş kez nevbet çalardı.
Vilayetlerdeki meliklerin, günde üç nevbet çaldırma hakları vardı. Sultanlar,
haftanın belli günlerinde devlet erkânını ve emîrleri huzurlarına kabul eder ve
onların görüşlerini alırlardı. Sultan iktalarındağıtılması, kadıların (hakim)
tayini, devlete
bağlı beylik ve sultanlıkların başına geçenlerin tayinlerini onaylar, hükümete
karşı işlenen cürümlerle uğraşan yüksek mahkemeye de başkanlık ederdi. Devletin
idaresi, birinci derecede sultana ait olmakla birlikte, bizzat kendisi mevcut kanunlara
uyardı. Sultan, adalet mekanizmasının sağlıklı olması için, haftada iki gün
halkın derdini dinlerdi.
Sultanlar, sarayda otururdu. Sarayda Hacibü'l-Hüccab, Üstadüddâr, Silahdar,
Emîr-i Alem, Câmedâr, Taştâr veya Âbdâr, Emîr-i Çaşnigîr, Emîr-i Ahur, Emîr-i
Şikâr, Emîr-i Devât, Emîr-i Mahfil, Serheng-i Nedîm, musahip görev yapardı.
Bunlar, sultanın en emniyetli adamları arasından seçilir ve her birinin emrinde
askerî kıtalar bulunurdu.
Ordu; Gulamân-ı Saray, hassa ordusu, hânedâna mensup meliklerin kuvvetleri,
Türkmen kuvvetleri, tâbi kuvvetler, ücretli askerler ve donanmadan oluşurdu.
Ordunun ve idarenin esasını, mahallinde çiftçilerin ödediği vergilerle beslenen
Türk iktâ askerleri teşkil ederdi. Orduda, dinî vazifeleri görmek ve gazâ
ruhunu canlı tutmak maksadıyla âlim, derviş ve mutasavvıflar bulunurdu. Silah
olarak, ok, yay, kılıç, kargı, çomak, gürz, mızrak, topuz, nacak, mancınık,
merdiven, seyyar kule kullanılırdı. Ordudaki birlikler, çeşitli bayrak, tuğ ve
alem taşırlardı.
Adlî Teşkilat: Türkiye Selçuklularında, şer'î davalara her şehirde bulunan
kadılar bakardı. Konya'da oturan baş kadıya Kâdı'l-kudât denirdi. Bu kadılar,
tereke (miras), hayrat işleri ve vakıfların idaresine bakarlardı. Selçuklularda
örfî davalara bakan mahkemeler de bulunurdu. Bu mahkemeler, asayiş, devlet
âmirlerine itaatsizlik ve siyasî suçlar gibi davalara bakarlardı. Bu örfî
mahkemelerin başında, emîr-i dâd bulunurdu. Kadıların verdikleri hükme itiraz
edilemezdi. Ancak yanlış verilen bir hüküm olursa, diğer kadılar tarafından
altı imzalanarak, sultana arz edilirdi. Kadıların yüksek medrese tahsili
görmüş, İslam ahlakıyla ahlâklanmış kimseler olması şarttı. Müftîler, Hanefî
mezhebine göre fetva verirlerdi.
Eğitim, Kültür ve Edebiyat: Anadolu Selçuklu sultanları, kültür ve medeniyet
hizmeti için, ilme ve âlimlere değer verdiler. Bir ilim ocağı olan medreselerde
eğitim ve öğretim ücretsizdi. Vakıf gelirleri, onların geçimini temin ederdi.
Medreselerde İslam
ilimlerinden; tefsir, hadîs, hadîs usulü, kelâm, kelâm usulü, fıkıh, fıkıh
usulü ve tasavvuf yanında, matematik, astronomi, tıp ve felsefe gibi bilimler
de öğretilirdi. Genellikle, medresenin yanında, dârüşşifa denilen hastane,
cami, kütüphane, zâviye,
kervansaray, imaret de bulunurdu. Bunlar da birer ilim irfan yuvasıydı. İslam
ülkelerinden bir çok âlim, Anadolu'daki ilim yuvalarına gelip ders verdiler.
Başta sultan olmak üzere devlet adamlarından ve halktan iyi muamele gördüler.
Türkiye Selçuklu Devletini, ilim ve irfan yuvası haline getiren değerli
âlimlerin arasında; Şihabüddin-i Sühreverdî, Necmeddîn-i Râzî, Muhyiddîn-i
Arabî, Ahmed Fakîh, Mevlânâ Celaleddîn-i Rumî, Hacı Bektaş-ı Velî, Sadreddîn-i
Konevî, Safiyyüddîn Muhammed Urmevî, Siracüddîn Mahmud Urmevî, İzzeddîn Urmevî,
Celaleddîn Habîb, Sadeddîn-i Ferganî, Fahreddin Irakî,
Kadı Burhaneddin, Kutbeddîn-i Şirazî, Ahî Evran, Ebu Hamid Kirmanî, Şems-i
Tebrizî, Muhammed Behaüddîn Veled, Seyyid Burhaneddin Muhakkık Tirmizî, Şeyh
Hüsameddin Çelebi, Mevlanâ Muhyiddîn Kayserî, Şeyh Edebâlî, İbn-i Türkmanî, İbrahim-i
Hemedanî, Cemaleddin-i Aksarayî gibi devrin en seçkin âlimleri vardı.
Anadolu'da Türkmenler, Türkçe konuşup, sözlü ve yazılı edebiyat eserleri
meydana getirdiler. Dinî ve bazı edebî eserlerde Arapça ve Farsça kullanıldı.
Halkın büyük çoğunluğu Türkçe konuşurdu. Daha sonraları Türkçe, edebiyat dili
haline geldi.
Ahmed Fakîh, Hoca Dehhanî, Hoca Mesud, Yunus Emre, Türkçe şiirler söyleyip
yazdılar. Yunus Emre, şiirdeki büyük kudreti ve tasavvuf aşkıyla, Türkçe'nin en
güzel, en iyi örneklerini verdi. Göçebeler arasında, Oğuznâme ve Dede Korkut
destanlarıyla gâziler arasında çok rağbet bulan Danişmendnâme ve Battalnâme, bu
dönemde sözlü edebiyattan yazılı edebiyata intikal etti. Mevlanâ Celaleddin-i
Rumî ve oğlu Sultan Veled, insanlara doğru yolu gösteren ve nasihat veren eserlerini
Farsça yanında Türkçe'yle de yazdılar.
Ticaret: Türkiye Selçukluları, Anadolu'yu Müslüman ve gayrimüslim kavimler
arasında bir köprü haline getirdiler. Dünya ticaret yollarını açıp, tedbirler
aldılar. Ticarî ilişkileri zorlaştıran engelleri kaldırıp, ülkenin bir çok
yerinde kervansaraylar yaptırdılar.Yolcuların, buralarda hayvanları ile
birlikte üç gün ücretsiz kalma ve yemek yeme hakları vardı. Buralara gelen Müslüman
ve gayrimüslim, zengin-fakir, hür-köle bütün misafirlere aynı yemeğin verilmesi
ve eşit muamele yapılması esastı. Kervansaraylar ve hanlar külliye halinde
olup, hepsinin cami ve kütüphanesi vardı.
Anadolu Selçuklu Sultanlarının Tahta Çıkış Tarihleri
Kutalmışoğlu Süleyman Şah / 1076
Ebü'l-Kasım'ın nâibliği / 1086
Birinci Kılıç Arslan / 1092
Fetret Devri / 1107-1110
Şehinşah (Melikşah) / 1110
Birinci Rükneddin Mesud / 1116
İkinci Kılıç Arslan / 1155
Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev (Birinci Hükümdarlığı) / 1192
Rükneddin Süleyman Şah / 1196
Üçüncü Kılıç Arslan / 1204
Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev (İkinci hük.) / 1205
Birinci İzzeddin Keykavus / 1211
Birinci Alâeddin Keykubad / 1220
İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev / 1237
İkinci İzzeddin Keykavus / 1246
Ortak İktidar / 1249-1254
Birinci Keykavus / 1254
Dördüncü Kılıç Arslan (Ülkenin bir bölümünde) / 1257
Üçüncü Gıyaseddin Keyhüsrev / 1266
İkinci Gıyaseddin Mesud (Birinci hük.) / 1284
Saltanat Mücadelesi / 1296-1298
Üçüncü Alâeddin Keykubad / 1298
İkinci Gıyaseddin Mesud (İkinci hük.) / 1302
Beşinci Kılıç Arslan / 1310
Moğol Valisi Timurtaş'ın Türkiye Selçukluları saltanatına son vermesi / 1318