GİRİŞ
Bu dönem edebiyat ürünleri, bir önceki döneme göre çok hızlı bir
medeniyet değişiminin ürünleri olarak kabul edilebilir. Etkisi bugünlere uzanan
bu değişim neticesi Türkler, İslâm dini ile yeni bir kimlik kazanmış; Türklük
ile müslümanlık ayrılmaz iki kavram halini almıştır. Bu, eski Türk kimliğinin
unutulmasından ziyade, eskinin yeni içinde devamı şeklinde açıklanabilecek bir
durumdur.
Göçebe bir hayat süren Türklerin yerleşik hayat düzenine geçişini
kolaylaştıran İslam medeniyeti kültür alanında da bir boşluğu doldurmak üzere
Türk ediplerini etkisi altına almıştır. İslâm kültür merkezleri olan Bağdad,
Buhara, Kaşgar, Semerkand gibi şehirlerde dini öğretilerin yanında Arap ve Fars
edebiyatlarının en güzel örneklerini de okuyan, benimseyen Türk edipleri,
öğrendiklerini, kendi ana dillerinde uygulamaya başlamışlar ve Türk edebiyatına
yeni bir yön vermişlerdir.
Bu dönem edebiyatında kullanılan dil Arap ve Fars dillerinin
etkisindedir. İslam dininin hazmedilme dönemi olarak adlandırılabilecek bir
geçiş döneminin ardından, ilk başlardaki Arapça ve Farsça kelimelere karşılık
bulma faaliyeti yerini teslimiyete bırakmış, bugün gündelik hayatta
kullandığımız bu yabancı kelimelerin yerleşmesine zemin hazırlanmıştır.
İslam kültürü etkilerini daha çok, kalem erbabı (okur-yazar topluluğu)
arasında göstermiş, neticede Divan edebiyatı diye tanımlanan bir edebiyat
kavramının oluşması sağlanmıştır. Bu edebiyat, Arap ve Fars edebiyatının ölçü
sistemini, nazım şekillerini, edebî sanatlarını -tümüyle olmasa bile - kendine
mâl etmiş, bu şekilde gelişimini sürdürmüştür.
Bütün bunların ötesinde alttan alta halk arasında devam eden, halkı
aydınlatmak amacındaki tarikat mensuplarının da içinde yer aldığı Halk ve Tekke
edebiyatlarından söz etmek gerekir. Bu edebiyatlar arı Türkçenin korunmasında,
İslamiyet öncesi edebî geleneğin devam etmesinde önemli bir vazife
üstlenmişlerdir.
YÜZYILLARA GÖRE İSLAMİ DÖNEM TÜRK
EDEBİYATI
1)
XI. -XII YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI
Genel
Özellikleri:
a) İlk
İslâmî eserlerin verlidiği bir dönemdir.
b)
Dilde yavaş yavaş Arapça ve Farsça kelimeler görülmeye başlar.
c)
Uygur alfabesi yanında Arap alfabesi de kullanılır.
ç) Hem
eski nazım birimi dörtlük hem de yeni nazım birimi beyit kullanılmıştır.
d)
Hece ölçüsü ile birlikte aruz ölçüsü de şiire hakim olmuştur.
e)
Karahanlı Devleti bölgesinde yer alan eserler Hakaniye Türkçesi ile kaleme
alınmışlardır.
Dönemin Başlıca Eserleri:
I-
KUTADGU BİLİG: Balasagunlu Yusuf Has Hacib tarafından kaleme alınmış olan
eserin yazılış tarihi 1069-1070’dir. Alegorik (temsilî) olarak yazılan eserde
adalet, baht, akıl ve kanaatı temsilen hükümdar Kün-Togdı, vezir Ay-Toldı,
vezirin oğlu Öğdülmiş ve dünya hayatını yadsıyan Odgurmış bulunmaktadır.
Kutadgu Bilig, saadet veren bilgi anlamındadır. Mesnevi nazım şekliyle yazılmış
eserin ölçüsü fa’ûlün,fa’ûlün,fa’ûlün, fa’ül’dür. İçerdiği konu bakımından bir
siyasetnâme olarak kabul edilir. Daha çok devlet teşkilatını düzenleyici
nasihatler içerir.
809 Könilik özele keser men işig Ben işleri
doğruluk ile hallederim Adırmaz men
begsig ya kulsıg kişig İnsanları bey veya kul olarak ayırmam.817 Kerek oglum
erse yakın ya yaguk İster oğlum, ister yakınım veya hısmım olsun; Kerek barkın
erse keçigli konuk İster yolcu, ister geçici, ister misafir olsun. 818 Törüde
ikigü manga bir sanı Kanun karşısında benim için bunların hepsi birdir Keserde
adın bulmagay ol mini Hüküm verirken hiçbiri beni farklı bulmaz.
II.
DİVANÜ LUGATİ’T-TÜRK: Kaşgarlı Mahmut tarafından Araplara Türkçenin ifade
gücünü göstermek ve Türkçeyi öğretmek üzere yazılan geniş boyutlu bir eserdir.
Yazılış tarihi 1072’dir. Eserin bitiminde dönemin Halifesi Ebu’l-Kasım
Abdullah’a sunulmuştur. Eser, Arapça dilbilgisine göre düzenlenmiş olup
Türkçe-Arapça sözlük niteliğini taşır. Ancak sıradan bir sözlükten çok
kapsamlıdır. İçerdiği zengin dil malzemesi ile o dönemin sosyolojik, folklorik
öğeleriyle birlikte tarihi ve coğrafî özelliklerini de bünyesinde toplamıştır.
Bunun yanı sıra eserin giriş kısmında Türkleri yüceltici öğlere de rastlanır.
öğüt: Öğüt. Şu beyitte de gelmiştir: Algıl öğüt
mendin oğul erdem tile. Oğul! Benden öğüt al, fazilet dile. Boyda uluğ bilge
bolup bilging ula Ulus arasında büyük bilgin ol, bilgini yay.
III.
ATABETÜ’L-HAKAYIK:XII. yüzyılın ortalarında yazılmış olduğu sanılan eserin
yazarı hakkında geniş bir bilgimiz yoktur. Ali Şir Nevai’nin
“Nesâimü’l-Mahabbe” adlı eserinde efsanevî bir şekilde hayatı hakkında bilgi
verilir. Türk soyuna mensup bulunduğu, kör olduğu, İmâm-ı A’zam Ebu Hanefî’den
ders aldığı belirtilmektedir Ancak bu anlatılanlar genellikle şüphe ile
karşılanır.
Eser, ferdî ahlâk hakkında dinî bir görüşle kaleme alınmış bir
nasihatnâmedir. Münâcât, nât ve sahâbelerin medhi’nden sonra Emîrü’l-Ecel Dâd
Sipehsâlâr Mehmed Bey’e medhiye ile devam eden eser, çeşitli konularda
nasihatler veren bölümlere ayrılır.
165 Köni bol
könilik kıl atan köni Doğru ol,
doğruluk yap, adın doğruya çıksın; 166 Köni
tiyü bilsün kişiler sini İnsanlar seni doğru olarak bilsinler; 167 Könilik tonın ked kodup egrilik Eğriliği
bırakıp doğruluk elbisesini giy, 168 Kedim ton talusı könilik tonı Elbiselerin
en iyisi doğruluk elbisesidir.
2)
XIII. -XVI YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI
Genel
Özellikleri:
a) Bu dönemde Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu devletleri ile Beyliklerin
hüküm sürdüğü bir dönemdir.
b) Dinî-tasavvufî yanı ağır basan bir dönemdir.Yesevîlik, Bektaşîlik,
Mevlevîlik gibi tarikatlerin kurulma ve yayılma çabaları gözlenir.
c) Oğuzca ile yazılan eserlerin dili Arap ve Fars etkilerine uzak olmasa
da yalın bir dildir. Özellikle tasavvufî eserlerde bu yalınlık daha
belirgindir. Yunus Emre’ni şiirlerinde olduğu gibi.
Dönemin Başlıca Temsilcileri:
1. YÛNUS EMRE: 1240-1320 tarihleri arasında yaşadığı rivayet edilir.
Yûnus’un eserleri “Risâletü’n-Nushiyye” adlı didaktik nitelikteki küçük bin
mesnevi ile ilâhîlerini toplayan divânıdır. 1307-1308’de yazdığı
Risâletü’n-Nushiyye’nin 13 beyti fâilâtün, fâilâtün, fâilün; 573 beyti
mefâilün, mefâilün, feûlün vezniyle yazılmıştır. Eser, ruh ve nefis, kanaat,
öfke, sabır, cimrilik ve akıl bölümlerini içermektedir. Divanında ise üç yüz
kadar şiir vardır. Büyük çoğunluğu hece ölçüsüyle söylenmiştir. Altmış kadar
aruz ölçülü şiiri vardır. Hece ölçüsünde 8+8’liği tercih etmiştir. Şekil olarak
genellikle “gazel-kaside” şeklini kullanmıştır. Bunlar çok defa “musammat
(mısra ortaları kafiyeli)” tarzındadır.Bir tasavvuf şairi olan Emre, “vahdet-i
vücûd” (varlığın birliği=panteizm) felsefesini işlemiştir. Şair son derece
coşkun, içli, lirik şiirler meydana getirmiştir. Kullandığı dil, yalın, açık ve akıcıdır. Şiirlerinde Arapça ve Farsça kelimeler
olmakla birlikte eserlerin bütünü içinde sayıca önemi azdır.
İlim ilim bilmekdür ilim kendün bilmekdür Bilim bilgi
bilmektir, bilim kendini bilmektir
Sen kendüni bilmezsin yâ nice okımakdur Sen
kendini bilmezsin, bu nasıl okumaktır?
Okımakdan ma’nâ ne kişi Hakk’ı bilmekdür Okumakatan
amaç, insanın Allah’ı bilmesidir.
Çün okıdun bilmezsin ha bir kurı emekdür Bu
kadar okudun bilmezsin, bu bir kuru emektir.
Okıdum bildüm dime çok tâat kıldum dime Okudum
bildim deme, çok ibâdet ettim deme
Eri Hak bilmez isen abes yire
yilmekdür Allah’ı
bilmediysen, boş yere koşmuş olursun.
Dört kitâbun ma’nâsı bellüdür bir
elifde Dört kitabın anlamı
açıktır bir elifte
Sen elifi bilmezsin bu nice
okımakdur
Sen elifi bilmezsin, bu nasıl okumaktır.
Yigirmi dokuz hece okısan ucdan
uca
Yirmi dokuz heceyi baştan başa okusan
Sen elif dirsin hoca ma’nâsı ne
dimekdür Sen yine elif dersin hoca, bunun
anlamı nedir?
Yûnus Emre dir hoca gerekse var bin hacca Yûnus Emre der hoca,
gerekirse bin kere hacca git.
Hepisinden eyüce bir gönüle
girmekdür Bütün bunlardan iyisi
gönül kazanmaktır.
Başlangıcı tam olarak belirlenemeyen ancak miladî XI. yüzyıla kadar devam
eden bir dönemi kapsamaktadır. Sınırları kesin olmamakla birlikte Orta Asya
bozkırlarında yayılmış olduğu söylenebilir. Bu dönemde, bilinen tarih içinde
Göktürk ve Uygur devletlerinin özellikle yazılı metin bakımından zengin bir
miras bıraktıkları gözlenir.
Dil ve üslûp bakımından sade, samimi, açık anlatım tercih edilmiştir.
Yakın kültürlerin etkileri daha çok Uygur döneminde görülür. Bu etki,
Uygurların Budizm ve Maniheizm inançlarını benimsemesi dolayısıyladır.
Bu dönem eserleri, iki ayrı yönden incelenebilir:
1. Sözlü Edebiyat:
Yazının kullanılmadığı dönemlerde edebî ürünler ağızdan ağıza yayılarak
yüzyıllarca söylenegelmiş. Bu edebî ürünlerin temelini inançlar oluşturmuştur.
Türk edebiyatındaki sözlü edebiyat ürünleri, aslında daha sonra yazıya
aktarılmış olmaları dolayısıyla bugünlere ulaşabilmiştir. Bu ürünlerin
başlıcaları şunlardır:
a) Sagu(ağıt):
“yuğ” adı verilen dini matem törenlerinde, dörtlükler halinde hece ölçüsüne
uyularak söylenirdi. Herkes tarafından sevilen bir Türk kahramanı
öldüğünde, yakınları kurban keser, sonra da atlara binerek ölünün bulunduğu
çadırın etrafında yedi defa dönerlerdi. Bu törenlerde yas türküleri söyleyen
şairler, matemciler bulunurdu. Savaş sırasında kurt sesleriyle haykıran
yiğitler, bu törenler sırasında yine aynı seslerle ağlaşırdı. En bilinen sagu
Alp Er Tonga adlı Saka hükümdarına söylenen sagudur. Bu saguda hükümdarın
yiğitliği, yuğ törenine katılanların üzüntüsü dile getirilmiştir. Bu şiir
4+3=7’li hece ölçüsüyle yazılmıştır. Kafiye düzeni aaab cccb şeklindedir.
Alp Er-Tonga öldi
mü? Alp
Er-Tunga öldü mü ?
Issız ajun kaldı
mu?
Kötü dünya kaldı mı ?
Ödlek öcin aldı mu?
Felek (böylece)
öcünü aldı mı ?
Emdi yürek
yırtılur.
Şimdi yürekler parçalanıyor.
b) Koşuk:
Genellikle tabiat güzelliklerinin, aşkın ve yiğitliğin anlatıldığı, dörtlükler
halinde hece ölçüsüyle söylenen şiirlerdir. Kafiye düzeni sagudaki
gibidir.Mısra başı kafiyesi denilen bir kafiye görülür Kaşgarlı Mahmud’un Divanü
Lugati’t-Türk(X. yüzyıl) adlı eserinde örnekleri verlimiştir.
Keldi esin esneyü (Bahar)
rüzgârı eserek geldi.
Kadka tükel osnayu (Ama bu rüzgâr) kar tipisine
benziyordu.
Kirdi bodun kasnayu Halk soğuktan titreşerek evlere
girdi.
Kara bulıt küreşir
(Gökyüzünde) kara bulutlar gürlüyor.
c) Sav(atasözü):Halkın
uzun tecrübeler sonunda benimsediği öğüt niteliğindeki genel yargılardan oluşan
kalıplaşmış cümlelerdir.
Aç yimes, tok ne
times. Aç ne
yemez, tok ne demez
Kişi sözleşü yılkı
yıdlaşu İnsan
söyleşerek, hayvan koklaşarak
d) Destan: Destanlar
sadece eski milletlere mahsustur. Bunun için birçok milletin
destanını yoktur. Destan, milletin ortak vicdanından ortaya çıkar. Bu da
eski ilkel devirlerin yaşanması, bir milletin başından büyük olaylar ve
maceraların geçmesiyle mümkündür. Savaşlar, fetihler,
zaferler, yenilgiler, felâketler, devletin kuruluş ve çöküşü gibi olaylar
halk muhayyilesini (hayal etme gücünü) etkiler ve harekete geçirir. Bu
olayların başındaki kahramanların yaptıkları işler, taşıdıkları kuvvet ve
insanüstü yönler bambaşka anlam kazanır. Bu heyecan verici olayları çeşitli halk
şairleri, bilgeler, çeşitli yer ve zamanlarda bölüm bölüm anlatırlar.
Anlatılanlar ağızdan ağıza değişerek, genişleyerek yazlır. Giderek ilk
söyleyeni unutulur ve milletin ortak malı haline gelir.
Günümüzde bilinen Türk destanları şunlardır:
I. Yaratılış
Destanı: Tanrı Karahan’ın dünyayı ve insanları yaratması ile ilgili bir
destandır. Ancak bu destanın bugün bilinen kısmında Budizm etkisi
görülmektedir.
II. Saka Destanları:
a) Alp Er Tonga
Destanı: M.Ö. VII. yüzyılda yaşadığı sanılan Alp Er Tonga’nın hayatı ile Türk-İran
savaşları anlatılır.
b) Şu Destanı(Efsanesi):
Saka hükümdarı olduğu sanılan Şu’nun (M.Ö. IV. yüzyıl) adı etrafında gelişen
olaylar anlatılır. Destanda Oğuz boylarının ve Türkmenlerin kaynağı ifade
edilirken, Büyük İskender’in Türklerle savaşmayı göze alamadığı, ordusunun bir
gece baskın yapan Türklere yenildiği üzerinde durulur.
III.Hun Destanları
a) Oğuz Kağan
Destanı: Oğuz Türklerinin resmî devlet ve imparatorluk destanı, hatta
efsaneleşmiş tarihi sayılabilir. Destanda, Oğuz Kağan’ın dünyaya gelişi,
büyümesi, zaferleri, boylara ad vermesi, yurdunu ikiye bölüp oğullarına
paylaştırması ve vasiyeti anlatılmaktadır.
b) Siyenpi Destanı:
Milâdın II. yüzyılında dağılmaya başlayan Hun Devleti’nin yerini alan Siyenpi
hanedanının kaynağına dair önemli bir efsanedir.
IV.Göktürk Destanları
a) Bozkurt Destanı(
Efsanesi): Bir baskın sonucu yok olan Türklerin yeniden türeyişi anlatılır. Bu
baskıdan yaralı olarak kurtulan genci, Tanrı tarafından gönderilen bir dişi Boz
Kurt (Gök Börü) iyileştirir. Böylece neslin devamı sağlanır.
b) Ergenekon Destanı:
Göktürkler, bir savaş sırasında yenilgiye uğramışlardır. Hakan ve onun yanında
pek çok kişinin kılıçtan geçirilmiş, hakanın yeğenleri Kayan ve Nüküz eşleriyle
birlikte kaçarak Ergenokon dağının ardına sığınırlar. Burada güç toplayıp
çoğalınca burası dar gelmeye başlar. Bunun üzerine demirden dağı eriterek
düşmanlarından intikamlarını alırlar.
V. Uygur Destanları
a) Türeyiş
Destanı:
Eski bir Türk hakanı kızlarını yalnızca Tanrlara lâyık görmemekte, insanlarla
evlenmesine izin vermemektedir. Bunun üzerine Gök Tanrı boz kurt şekline
bürünerek kızlarla evlenir. Bu evliliklerden Dokuz Oğuz ve On Uygur boyları
meydana gelir.
b) Göç Destanı: Uygur
ülkesine bereket ve mutluluk veren, tılsımlı kabul edilen Kutlu Dağ’ın Çinliler
tarafından parça parça sökülüp taşınması neticesi ülkede kıtlık baş
gösterir.Uygur Türkleri güney batıya doğru güç etmek zorunda kalır ve sonunda
Beş Balık denilen yere gelirler, orayı vatan edinirler.
c) Mani Destanı:
Uygurların Mani inancını kabul etmelerinin anlatıldığı bir destandır.
2. Yazılı Edebiyat: Sözlü
edebiyatta olduğu gibi kesin bir başlangıç tarihi verilememektedir. En eski
belge milâdî VI. yüzyıla aittir.Bu belgeler Göktürk alfabesiyle yazılmış
Yenisey Yazıtları’dır. Edebî bakımdan olduğu kadar tarihî bakımdan da değeri
olan en önemli belgeler ise Göktürk Kitâbeleri (Orhun Yazıtları) olarak bilinen
VIII. yüzyıla ait yazıtlardır. Uygur Devleti döneminde de Uygur alfabesi ile
pek çok eser yazılmıştır, bunların bir kısmı günümüze ulaşmıştır. Bu dönem eserlerinde
Maniheizm ve Budizm inançlarının etkisi ağırlığını hissettirmektedir.
Göktürk Kitâbeleri(Orhun Yazıtları): Göktürk Kitabeleri (Orhun Yazıtları)
Türk dilinin, tarihinin ve edebiyatının en eski yazılı belgelerinden
biridir.Bugünkü Moğolistan toprakları içinde bulunan bu yazıtlar Göktürk
hakanları Bilge Kağan ve Kül Tigin ile vezir Tonyukuk adına milâdî XVIII..
yüzylda dikilmiştir. 38 harfli Göktürk alfabesi
ile yazılmıştır. Yabancı etkilerden uzak arı bir dil kullanılmıştır. Yazıtlarda
Göktürklerin savaşları, fetihleri ve halkın durumu üzerinde durulmuştur.
Göktürklerin dört kağanına vezirlik yapan Tonyukuk, kendi adına 720-725
yılları arasında anıt diktirmiştir. Tonyukuk bu anıtta Çin'e karşı giriştiği
bağımsızlık savaşını ve hayat hikâyesini kendi ağzından anlatmıştır.
Kül Tigin anıtı kardeşi Bilge Kağan tarafından 732 yılında dikilmiştir.
Bu anıtta Bilge Kağan kardeşinin ölümünden duyduğu derin açıyı dile
getirmiştir.
Bilge Kağan anıtı ise kağanın ölümünden sonra 735 yılında dikilmiştir.
Anıtta Bilge Kağan'ın kendi ağzından anlatılanlar yazılıdır.