On üçüncü
asırda Kastamonu, Sinop ve çevresinde kurulan bir beylik. Aslen Türkmen bir
ailedendirler. Beyliğin kurucusu ise Şemseddin Yaman Candar’dır.
On üçüncü asrın sonlarında, Selçuklu hükümdarı İkinci İzzeddîn Keykavus’un oğlu
İkinci Gıyâseddîn Mesud’un birinci hükümdarlığı zamanında (1293-1298), bunun
kardeşlerinden olup memleket dışında bulunmakta olan Rükneddin Kılıç Arslan,
bir gemi ile Kırım’dan gelerek Sinop’a çıkmış ve oradan da Kastamonu’ya gelmiş
ve vali tarafından hüsnü kabul görmüştü (1291). Bu tarihlerde Kastamonu
valiliğinde, Emir Çoban’ın oğlu Muzafferüddin Yavlak Arslan bulunuyordu. Kılıç
Arslan, Yavlak Arslan’ı kendisine atabeg yaparak hümükdarlığını ilan etti ve
Moğollarla birlikte üzerine gelmekte olan kardeşi Mesud’un kuvvetlerini dağıttı
ise de, Mesud’a yardıma gelmekte olan Şemseddin Yaman Candar karşısında bozguna
uğradılar. Yavlak Arslan, öldürüldü. Bu durum üzerine, Yavlak Arslan’ın ıktaı
(karşılığında asker beslemek şartıyla istifadesine verilen toprak) Kastamonu ve
havalisi, İlhan Geyhatu tarafından Şemseddin Yaman Candar’a verildi.
Şemseddin Yaman’ın hangi tarihte vefat ettiği ve nereye defnedildiği belli
değildir. En yakın ihtimal, vefatının 14. yüzyıl başlarında olmasıdır.
Şemseddin Yaman Candar’ın ölümü üzerine, Kastamonu’nun eski sahibi Yavlak
Arslan’ın oğlu Hüsameddin Mahmud Bey, derhal harekete geçerek, Kastamonu’yu
işgal ettiğinden, Şemseddin Yaman Candar’ın oğlu Süleyman Paşa, Eflâni tarafına
çekilerek orada oturmaya mecbur olmuştu. Süleyman Paşa, 1309’da Eflâni’den
kalkarak âniden Kastamonu üzerine baskın yapmış, Mahmud Beyi sarayında muhasara
ederek, yakalayıp öldürdükten sonra, burasını beyliğine merkez yapmıştır.
Süleyman Paşa, 1335 yılına kadar, İlhanlıların hâkimiyetini tanıdı. İlhanlı
hükümdarı Ebû Saîd Bahadır Hanın ölümünden sonraki beş yılda ise, müstakil
olarak hükümet sürdü. Anadolu’da İlhanîlerin nüfuzu sarsılmaya başladığı
sırada, Süleyman Paşa, tedbirli hareket ederek, İlhanîlerin vezîri Emir Çoban
Anadolu’ya geldiği zaman, onu karşılamış ve sadakatini arz eylemiş, bu halden
istifade ile de hududunu genişletmeye muvaffak olmuştu.
Süleyman Paşa, Pervaneoğulları'ndan Gâzi Çelebi zamânında, Sinop’u kendi
hâkimiyeti altına aldı ve Gâzi Çelebi’nin 1322’de vefatından sonra, burasını
doğrudan doğruya ilhak ederek, idaresini büyük oğlu Giyâsüddîn İbrahim Beye
verdi. Bu arada Taraklı ve Safranbolu’yu da beyliğine katan Süleyman Paşa,
kendi adına para da bastırdı.
Süleyman Paşanın, 1339’da küçük oğlunu kendine veliaht yapmasını bahane eden
büyük oğlu İbrahim, babasına isyan ederek Kastamonu’yu zapt ile hükümdar oldu.
Süleyman Paşanın nasıl vefat ettiği ve veliaht Çoban’ın âkıbeti belli değildir.
İbn-i Battûta, Süleyman Paşanın 70 yaşında olduğunu beyan ettiğine göre,
ölümünde 80 yaşında olması muhtemeldir. İbn-i Battûta, Süleyman Paşayı uzun
sakallı, güler yüzlü, vakûr ve heybetli olarak tavsif etmektedir. İbrahim Beyin
hükümeti, uzun sürmedi ve 1345’te vefat etti. Yerine amcası Emir Yâkub’un oğlu
Âdil Bey geçti. Zamanı hakkında fazla malumat bulunmayan Âdil Bey, 1361 yılında
ölünce, yerine Osmanlı tarihlerinde Kötürüm Bayezid diye anılan oğlu Celâleddîn
Bayezid, hükümdar oldu.
Bayezid Bey, sert, haşin ve acımasız bir zât idi. O, kendisinden sonra oğlu
İskender’i hükümdar yapmak istiyordu. Diğer oğlu Süleyman Paşa, bundan dolayı
kardeşi İskender’i öldürüp, Osmanlı hükümdarı Murad Hüdâvendigâr’ın yanına
kaçarak, onu babası aleyhine tahrik etti. İkinci Süleyman Paşa, Osmanlı
kuvvetleri ile Kastamonu’ya gelerek babasını Sinop’a kaçırmış ve bu suretle
Beylik ikiye bölünüp, Süleyman Paşa, Kastamonu Beyi olmuştur. Daha sonra
Bayezid Bey, oğlunun, Osmanlılar'la arasının açılmasından istifade ederek,
Kastamonu’ya hücum ile Süleyman’ı kaçırdı ise de, Süleyman Paşa, Osmanlıların
yardımı ile burasını yeniden ele geçirdi (1384). Bu son seferinde hastalanan
Celâleddîn Bayezid Bey, 1385’te vefat ederek, Sinop’taki türbesine defnedildi.
Yerine, Sinop Şubesi hükümdarı olarak, oğullarından İsfendiyar Bey geçti. Bunun
hükümdarlığı uzun sürdüğü için, Candar Beyleri, Osmanlı tarihlerinde,
İsfendiyaroğulları diye zikredilmiştir.
Osmanlıların himayesinde Kastamonu Beyi olan Süleyman Paşa, Birinci Kosova
Savaşı'nda, yardımcı asker yolladığı gibi, Yıldırım Bayezid’in Batı Anadolu
beyleri üzerine yaptığı seferde de kuvvet vermişti. Ancak, beyliklerin ortadan
kalkmasının sırası kendisine geleceğini hisseden Süleyman Paşa, Osmanlılardan
yüz çevirerek Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin ile ittifak etmiş ve bu suretle,
iki defa Yıldırım Bayezid’in elinden kurtulmaya muvaffak olmuştur. Nihayet 1392
yılında süratle Kastamonu’ya gelen Yıldırım Bayezid, Kadı Burhaneddin ile
birleşmelerine meydan vermeden, Candaroğulları kuvvetlerini bozguna uğrattı.
Süleyman Paşa öldürüldü. Böylece, Candar Beyliğinin Kastamonu şubesi,
Osmanlıların eline geçti. Sinop tarafına taarruz etmeyen Bayezid, İsfendiyar
Bey ile anlaşarak, Kıvrım yolunu hudut kesti.
Ankara Savaşı'ndan sonra, Menteşeoğlu Mehmed Beyle beraber Timur Han’a
saygılarını arz eden İzzeddin İsfendiyâr Beye, Kastamonu da dahil olmak üzere,
bütün Candar Beyliği devredildi. İsfendiyar Bey, Fetret Devri'nde İsa ve Musa
Çelebilere, mümkün olduğu kadar yardımda bulundu. 1413 yılında ise, Osmanlı
tahtında hâkimiyeti ele geçiren Çelebi Mehmed’in Eflak üzerine yaptığı
seferlerde, kendisinden yardım isteğine karşılık oğlu Kasım Bey kumandasında
asker göndermekle mukâbelede bulundu.
İsfendiyar Bey, emri altındaki bölgelerden, Çankırı, Kalecik ve Tosya’yı en çok
sevdiği oğlu Hızır Beye vermek istedi. Babasının bu icraatına gücenen büyük
oğlu Kasım Bey, Eflak seferinden dönüşte Kastamonu’ya gelmedi ve bu yerlerin
Osmanlı himâyesinde bulunmak şartıyla, kendisine terk edilmesini istedi. Çelebi
Mehmed, Kasım Beyin bu arzusunu muvafık bularak harekete geçti. Ancak,
İsfendiyar Beyin red cevabı karşısında, Kastamonu üzerine yürüyen Çelebi
Mehmed, onu Sinop’a çekilmeye mecbur etti. Nihayet Kastamonu ve Küre,
Candaroğullarında kalmak şartıyla, diğer bölgeler Osmanlılara terk edildi.
Onlar da bu bölgeleri, kendileri adına Kasım Beye verdiler.
İki beylik arasında uzun bir süre devam eden iyi ilişkiler, Çelebi Mehmed’in
ölümü ve Osmanlı Devletindeki iç karışıklıktan istifade etmek isteyen
İsfendiyar Beyin, oğlu Kasım Beye taarruzu ile bozuldu. Kasım Beyin elinden
eski bölgelerini alan İsfendiyar Bey, daha sonra Osmanlılara ait Safranbolu’yu
muhasara ettiyse de, muharebede mağlûp olarak yaralı halde Sinop’a kaçtı.
Osmanlı kuvvetleri, bakır madeni ile meşhur Küre’yi zaptettiler. Bu durum
üzerine İsfendiyar Bey, torununu (İbrahim Beyin kızını) İkinci Murad’a vermek
ve Bakır Küresi hasılatının bir kısmını Osmanlılara terk ve lüzumu hâlinde
asker göndermek, bir de Kasım Beyin yerlerini iade etmek suretiyle sulh teklif
ederek, bu şartlarla anlaşma imzalandı (1424).
İsfendiyar Bey, yaşı yetmişi geçmiş olduğu halde, 1440 yılında vefat etti ve
Sinop’daki türbesine defnedildi. Yerine oğlu Taceddin İbrahim Bey geçti ise de,
üç buçuk yıl kadar bir saltanat sürdü. 1443 Mayısı sonunda öldü.
İbrahim Beyin yerine büyük oğlu Kemaleddin İsmail Bey geçti. İsmail Beye,
kardeşi Kızıl Ahmed Bey muhalefet ederek, Osmanlıların yanına gitti.
Osmanlılar, Ahmed Beyin teşvikiyle Mahmud Paşa komutasında, Kastamonu üzerine
asker sevk ettiler. İsmail Bey, Sinop’a kaçarak müdafaa hareketine girişti.
Müdafaadan bir netice elde edemeyeceğini anlayınca da, hayatına ve çocuklarına
dokunulmayacağına dair teminat alarak kaleyi teslim eyledi (1461).
Fatih Sultan Mehmed, Sinop önünde orduya iltihak ederek, İsmail Beyle görüştü
ve ona akran muamelesi yaptı. Otağının kapısında karşıladı. İsmail Bey el öpmek
istediyse de, Fatih Sultan Mehmed, 'kardeşim' hitabıyla boynuna sarılarak öptü.
Osmanlı padişahı, İsmail Beye başlangıçta İnegöl, Yenişehir ve Yarhisar
taraflarını ve oğlu Hasan Beye de Bolu sancağını vermişti. Fakat İsmail Bey,
kendisine Rumeli’de bir yer verilmesini rica edince, Filibe’ye nakledildi.
Hükümdarlığında olduğu gibi, Filibe’de de hayırlı vakıflar yaptı. 1479
tarihinde, orada vefat etti. İsmail Beyin yerine hükümdar olan Kızıl Ahmed
Beyin saltanatı ise, iki üç ay sürmüş ve beylik tamamıyla Osmanlıların eline
geçmiştir.
Candaroğulları, Birinci Süleyman Paşadan beyliğin son bulmasına kadar, yaklaşık
yüz altmış sene devam eden saltanatları zamanında, ilmî ve sosyal müesseselerle
memleketlerini imar etmişlerdir. Ayrıca ilim ve sanat adamlarını himaye ile
kendi adlarına ithaf edilen pek çok Türkçe eser yazdırmışlar, bu suretle
Türkçe'nin ilim dili olmasına her bakımdan özen göstermişlerdir.
Candaroğullarından Celâleddin Bayezid Beyin, Araç kasabasında bir câmi, İsmail
Beyin Kastamonu, Sinop ve beyliğin diğer merkezlerinde cami, mescid, han,
hamam, çeşme gibi eserleri vardır. İsfendiyar Bey zamanında Kastamonu,
Anadolu’daki ilim merkezlerinden biri olmuştur. Daha sonra burada Sancakbeyliği
etmiş olan Osmanlı şehzadeleri de, Candaroğulları zamanındaki ilim ve edebiyat
cereyanlarını devam ettirmişlerdir.
İlim ve fazîlet sahiplerini himaye eden, destekleyen ve daima onlarla beraber
olan Candaroğulları hükümdarları adına yazılmış eserler arasında en önemlileri
şunlardır: Süleyman Paşa adına, tasavvuftan Farsça İntihâb-ı Süleymâniye
ismiyle Allâme Şîrâzî’nin bir eseri; Celâleddîn Bayezid adına, Ebû Mihnef’ten
tercüme edilen üç bin beyitli Maktel-i Hüseyin Mesnevîsi; İsfendiyar Bey adına
göz hastalıklarına dair Sinoplu hekim Mü’min bin Mukbil tarafından telif edilen
Kitâb-ı Miftâh-ün-Nûr ve Hazâin-üs-Surûr; Hızır Bey adına tercüme edilen
Mîrâcnâme, Kasım Bey adına yazılan Ömer bin Ahmed’in kaleme aldığı on beş bâb
üzerine kırâat-ı seb’aya dâir olan Risâle-i Münciye isimli Türkçe tecvid
kitabı.
Candaroğulları beyliği, iktisadî durum itibariyle iyi bir mevkide bulunuyordu.
On üç, on dört ve kısmen on beşinci asırlarda pek ehemmiyetli olan Sinop
ticaret limanı, bu beyliğin elinde bulunuyordu. Sinop vasıtasıyla, Anadolu
emtiasını ve kendi mallarını ihraç ettikleri gibi, Cenevizlilerin getirdikleri
malları da içeri alıyorlardı. Bir ara Samsun’u da elde eden Candaroğulları,
burada bir kalesi olan Cenevizlilerle, ticarî muamelede bulundular.
Kastamonu’nun en mühim ihraç eşyası, bakır ile demirdi. Bilhassa birincisi, pek
önemli ve makbuldü. Bu ihracat dolayısıyla, beylik, külliyetli gelir temin
etmekteydi. Cenevizlilerle alış verişlerinde, Candaroğullarının çift balık resimli
bakır sikkeleri görülmüştür. Candaroğulları beyliği zamanında, Kastamonu atları
meşhur ve Arap atları gibi şeceresi olup yüksek fiyatla satılırdı. Ayrıca,
dışarıya doğan ve şahin gibi av kuşları ihraç edilirdi.
Candaroğulları beyliğinin, Sinop limanında tersanesi ve donanması olduğu malum
ise de, bu donanmanın miktarına ve faaliyetine dair fazla bilgi yoktur.
Pervaneoğullarından Gâzi Çelebiden sonra, Candaroğullarına geçen Sinop’ta,
donanma faaliyetleri görüldü. Nitekim Candaroğulları beyliği donanmasının,
1361’de Kefe’yi Cenevizliler’den almalarına ramak kalmıştı. Osmanlılar
zamanında da, Candaroğullarından kalan Sinop tersanesinde kadırgalar
yapılmıştır.